Bir ortama girdiğimizde, etrafımızdaki eşyaları, nesneleri göremeyebilir veya algılayamayabiliriz, ancak aynı ortamda alınan koku molekülleri, burun delikleri içinde yer alan koku reseptörleri sayesinde hemen beyne iletilirler. Herhangi bir ortama girdiğinizde, nefes alıp verdiğimiz sürece, koku alma ile ilgili bir hastalığımız, engelimiz yok ise koku moleküllerini almaya devam ederiz.
Normal bir insan -eğer anosmat değil ise- ortalama olarak 10 bin ile 40 bin arasındaki koku molekülünü rahatlıkla ayırabilir. Tanımadığı kokuları ise çocukluktan itibaren öğrenmeye başladığı koku moleküllerini birbirine benzeştirerek ayırır. Böylelikle iyi koku ve kötü koku ayrımına vararak dış dünyaya karşı da bir çeşit savunma mekanizması geliştirmiş olur. Arabadan gelen yanık bir lastik kokusu işlerin ters gittiğini hemen size gösterir. İyi koku ve kötü koku algılarını, zamanla ve tecrübe ile öğrenir ve hafızamıza kaydederiz.
Gözlerini dünyaya henüz açmış bir bebek, anne kokusunu ayırabilir ve anlayabilir sadece. İhtiyacı olan tek koku da anne kokusudur esasında. Annenin karnında, hayat bulduğu amniyotik sıvı içerisinde geçirdiği dokuz ayın sonunda, alışık olduğu, kendini güvende hissettiği kokuyu arar dış dünyada. Daha sonra ise koklayarak yeni kokuları katar hayatına. Bir bebeğin kendi dışkısının kokusunu algılayabildiğini mi sanıyorsunuz? Oysa biz büyükler dışkıyı kötü kokular grubuna koyup sınıflandırmamızı çoktan yapmışızdır bile.
Koku kavramımın algıya olan direkt ilişkisi üzerine nörobilim uzmanı ve psikolog Dr. Rachel Hertz’in yapmış olduğu bir deneyde, denekler önce kapısında “parmesan peyniri” yazan bir odaya alınır. Denekler mutluluk ve iştahla çıkarlar. Sonrasında kapısında “kusmuk” yazan başka bir odaya alındığında denekler, girdikleri odadan kaçarak uzaklaşırlar. Oysa her iki oda içerisinde sunulan ve salınan koku molekülleri aynıdır. Deneklere daha sonra her iki oda da aynı kokunun olduğunu söylendiğinde inanmazlar. Her iki maddenin içerisinde yer alan ortak moleküller, kokuları algılamamız konusunda bir ön yargı oluştururlar. O kokuların iştah kabartması veya iğrenç gelmesi, o kokuların koku hafızamızdaki karşılığıdır aslında.
İyi Koku ve Kötü Koku Algısı Medeniyetlere Göre Değişir Mi?
Beyaz ırk için siyah ırk kokuludur. Sarı ırk ise beyaz ırkı kokulu bulur. Hatta Avrupalıların daha kokulu vücutları vardır. Avrupa’nın temizlik ve bakım ürünlerinde koku malzemesi olarak kullanılan kimyasallara uyguladığı kısıtlamalar daha kokulu vücutları olmasına neden olur. Her medeniyet kendi alışık olduğu ortamın kokusuna alışır ve kendi ortamı dışındaki kokuları hafızasında yerleşmiş koku algılarına göre sınıflandırır. Yaşadığımız kültüre bağlı olarak kokulara ilişkin yargılarımız oluşur. İyi koku ve kötü koku kavramı, medeniyetlerin yarattığı bir ön yargıdır esasında. Her kültür için farklı algılanan, iyi koku ve kötü koku algısı, çocukluktan itibaren yerleşen koku hafızamız ile ilgilidir. Bu sınıflandırma öğrenerek zamanla gelişir.
Kokuların “İyi Koku” veya “Kötü Koku” Olarak Sınıflandırması kokunun kuvveti ve yoğunluğu ile ilgilidir.
Kokunun İyi koku veya kötü koku olarak yorumlanması yoğunluğu ile de ilgili olabilir. Koku dünyasında, parfümcülükte saf haliyle kullanılması halinde son derece ağır bazı kokular, seyreltilerek kullanılması halinde baş döndürücü ve etkileyici bir kokuya dönüşebiliyor. Güçlü ve hayvansı kokulardan olan civet, misk gibi parfümcülükte önemli bir yer tutan hem bulunduğu katmanda güçlü ve etkileyici biz iz bırakırken aynı zamanda kokuyu sabitlemek için kullanılan bu kokular, saf haliyle dayanılmaz kötü kokulara sahip olmasına rağmen 1/1000 oranda seyreltilerek kullanılmaları halinde çok etkileyici bir koku malzemesi ortaya çıkmaktadır. Bu tür koku molekülleri yoğunluğu azaldıkça bambaşka ve güzel bir kokuya dönüşebilmektedir.
Tüm zamanların etkileyici ve cazibeli kokusu, yasemin esansını çok yoğun kullanmanız halinde, içerisindeki indole molekülü etkisiyle, ortaya idrar kokusunu andıran kötü bir koku yaydığını göreceksiniz. Bahçelerinde yasemin yetiştirenler, muhteşem kokan bu çiçeğin bazı rüzgarlı akşam vakitlerinde, nasıl ağırlaşan kötü bir kokuya dönüştüğüne mutlaka tanıklık etmişlerdir.
İyi koku ve kötü koku kavramları, evrensel kavramlar değillerdir. İçinde yaşadığımız kültür, koku ile ilgili kişisel deneyimlerimiz, anılarımız, algılarımız, sunulan kokunun yoğunluğu ve kokunun kuvveti ile değişkenlik gösteren soyut kavramlardır.